Anayasa’nın 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu yer almakla bu hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve sadece kanunla sınırlanabileceği yer almakatdır. Yine Anayasa’nın 48/1 maddesi “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” şeklinde olup kişilerin diledikleri alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahip oldukları ve özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğu da açıkça belirtilmiştir. Bunun yanı sıra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“6098 sayılı Kanun”) 26. maddesi “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” şeklinde olup sözleşme serbestisi ilkesi kanunla belirtilmiştir.
Sözleşme serbestisi ilkesi; kişilerin dilediği konuda, dilediği içerikte ve şekilde sözleşme yapma hakkı olduğunu göstermektedir. Bu serbestinin sınırları ise kanunun emredici hükümleri, ahlak, kamu düzeni, kişilik hakları veya imkânsızlık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sözleşme serbestisi ilkesi; sözleşme yapma ve yapmama özgürlüğü, sözleşmenin karşı tarafını seçme özgürlüğü, sözleşmenin tipini ve içeriğini belirleme özgürlüğü, sözleşmenin şeklini belirleme özgürlüğü ve sözleşmenin içeriğini değiştirme veya sözleşmeyi ortadan kaldırma özgürlüğü olmak üzere farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır.
Sözleşme serbestisi ilkesi ve sınırlarını açıklamak gerekirse;
1. Sözleşme Yapıp Yapmama Özgürlüğü ve Sınırları
Sözleşme özgürlüğünün ilk görünüş şekli, sözleşme yapıp yapmama özgürlüğüdür. Buna göre bir kişi dilediği kişiyle dilediği sözleşmeyi yapabileceği gibi, hiç kimse bir sözleşme yapmaya zorlanamaz. 6098 sayılı Kanun’da bu konu açıkça düzenlenmemiş olsa da, sözleşme yapma ya da yapmama serbestisi olmaksızın anayasal bir hak olarak sözleşme özgürlüğünden söz edilemez. Fakat çeşitli kanunlarda bazı sözleşmelerin yapılması yasaklanmakta ve yasağa rağmen yapılan sözleşmeler hükümsüz sayılmaktadır.
Bazı istisnai hallerde, tarafların sözleşme yapma yükümlülüğü doğabilir. Bu yükümlülük, sözleşme yapma/yapmama özgürlüğünü sınırlamakta olup, kaynağını kanundan, dürüstlük kuralından ya da önceki bir taahhütten alabilir.
Kanundan kaynaklanan sözleşme yapma zorunluluğu, genellikle kamu hukuku alanından doğmaktadır. Kamu hizmeti sağlayan devlet kurumları ve bu hizmetleri imtiyazlı olarak yürüten özel kuruluşlar, belirli şartlar altında öneride bulunan her kişiyle sözleşme yapmak zorundadır. Ayrıca, Devlet İhale Kanunu ve Kamu İhale Kanunu çerçevesinde ihale süreçlerinde, istisnalar dışında, idare ile ihaleyi kazanan kişi arasında belirli bir sözleşme yapılması gereklidir. Özel hukuka dayalı sözleşme yapma zorunluluğu ise daha sınırlıdır ve genellikle miras, paylı mülkiyet gibi konularda karşımıza çıkar. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesi, özellikle vitrin ve internet üzerinden teşhir edilen ürünlerle ilgili olarak, satıcıları sözleşme yapmaya zorlayan bir düzenleme getirmiştir. Buna göre, ürünün ‘satılık değil’ şeklinde bir ibare ile işaretlenmedikçe satış yapma zorunluluğu vardır. Benzer şekilde, rekabetin korunması hakkındaki kanun da bazı durumlarda, rekabeti sınırlayan anlaşmalar nedeniyle işletmeleri sözleşme yapmaya mecbur edebilir. Bu tür kanuni yükümlülükler, sözleşme yapmaktan kaçınan taraf aleyhine, aynen ifa davası açılmasına veya tazminat talep edilmesine neden olabilir. Ayrıca, dürüstlük kuralı uyarınca, umuma açık yerlerde hizmet veren işletmelerin, haklı bir sebep yoksa sözleşme yapmaktan kaçınamayacağı kabul edilmektedir. Özellikle tekelleşmiş piyasa koşullarında da, dürüstlük kuralı gereği, işletmelerin sundukları ürün ve hizmetlere yönelik talepleri reddetmeleri mümkün değildir. Sözleşme yapmaktan kaçınılması, haksız fiil olarak değerlendirilebilir ve bu durumda zarar gören taraf tazminat talep edebilir ya da sözleşmenin yapılması için mahkemeye başvurabilir. Ancak, dürüstlük kuralı uyarınca bile, ortada bir sözleşme bulunmadığı durumlarda sözleşme kurulmuş sayılmayacaktır.
2. Sözleşmenin Tarafını Seçme Özgürlüğü ve Sınırları
Sözleşme serbestisi ilkesi gereği, kişiler istedikleri tarafla sözleşme yapma özgürlüğüne sahiptir ve bir kişiyi sözleşme yapmaya zorlamak mümkün değildir. Ancak bu özgürlük, bazı durumlarda sınırlamalara tabidir. En bilinen örneklerden biri, paylı mülkiyetteki taşınmazların satışında ortaya çıkan önalım hakkıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 732. maddesi ve devamındaki hükümler, paydaşların bu hakka sahip olduklarını düzenlemekte olup, satış işlemi sırasında diğer paydaşların bu hakkı kullanabilmesi için dava açma hakkı bulunduğu unutulmamalıdır. Bu düzenleme, ortaklık sayısının artmasını engelleyerek yönetim zorluklarını azaltmayı amaçlamaktadır. Sözleşme özgürlüğü aynı zamanda, kişilerin sözleşme yapmak istedikleri tarafı seçme hakkını da içerir. Hiç kimse, istemediği bir kişi ile sözleşme yapmak zorunda değildir ve bu hak, sözleşme özgürlüğünün temel bir parçasıdır. Ancak, sözleşme yapmama özgürlüğü kısıtlandığında, karşı tarafı seçme özgürlüğü de sınırlanmış olur. Örneğin, Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu çerçevesinde, idarelerin ihaleyi kazanan kişiyle sözleşme yapmak zorunluluğu bulunmaktadır. Ayrıca, tekel durumundaki işletmeler, kendilerine öneride bulunan herkesle sözleşme yapmak zorundadırlar. Bu tür zorunluluklar, sözleşme serbestisinin istisnaları olarak kabul edilmektedir.
3. Sözleşmenin İçeriğini ve Tipini Belirleme Özgürlüğü ve Sınırları
Sözleşme özgürlüğü, taraflara sözleşme tipi ve içeriğini belirleme hakkı tanır, ancak bu özgürlük, kanunlarla ve kamu düzeniyle sınırlıdır. 6098 sayılı Kanun’un 27. maddesi, bu sınırlamaları düzenleyerek, kanuna, ahlaka, kamu düzenine veya kişilik haklarına aykırı sözleşmeleri kesin olarak hükümsüz saymaktadır. Örneğin, suç konusu bir sözleşme geçersizdir. Sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğü, tarafların karşılıklı anlaşmalarıyla şekillenir; ancak emredici hükümler söz konusu olduğunda, bu hükümler aşılabilir değildir. 6098 sayılı Kanun’un 26. maddesi, tarafların sözleşme içeriğini kanuni sınırlar dahilinde özgürce belirleyebileceğini ifade eder, fakat sözleşme içeriği, belirli unsurlar açısından kanunla sınırlı olabilir. Örneğin, kira sözleşmelerinde kira artışı veya depozito miktarı gibi kiracıyı koruyan düzenlemeler, tarafların iradesine bırakılmaksızın kanunda belirlenen sınırlar içinde olmalıdır. Ayrıca, sözleşmelerdeki sorumsuzluk veya sınırlı sorumluluk hükümleri de belli sınırlamalarla geçerli olabilir. Öte yandan, genel işlem koşulları ve tek taraflı olarak belirlenen sözleşme hükümleri, özellikle tüketici sözleşmelerinde sıkı denetimlere tabi tutulur. Kanun, borçlar hukuku çerçevesinde, sözleşme içeriğini belirleme özgürlüğünü tanırken, bu özgürlüğün sınırlarını da belirleyerek, tarafların haklarını dengelemeyi amaçlamaktadır.
4. Sözleşmenin Şeklini Belirleme Özgürlüğü ve Sınırları
6098 sayılı Kanun’un 12. maddesinde, sözleşmelerin geçerliliğinin, kanunda aksine bir düzenleme bulunmadıkça, hiçbir şekle bağlı olmadığı belirtilmiştir. Bu durumda, kanuni istisnalar hariç, taraflar sözleşmeyi diledikleri şekilde yapma özgürlüğüne sahiptirler. Ancak, tarafların belirlediği şekle uyulmadan yapılan sözleşmeler geçerli olmayacaktır Kanunun belirli bir şekilde yapılmasını öngördüğü sözleşmelerin, bu şekle uyulmadan kurulması, kesin hükümsüzlükle sonuçlanır. Bu durum, sözleşmenin şeklini belirleme özgürlüğünün önemli bir istisnasını oluşturur.
5. Sözleşmenin İçeriğini Değiştirme veya Sözleşmeyi Ortadan Kaldırma Özgürlüğü
Borç sözleşmeleri bakımından, taraflar sözleşmenin içeriğini değiştirme veya tamamen sona erdirme konusunda serbesttir. Ancak bu hak, genellikle her iki tarafın onayıyla kullanılabilir; tek taraflı değişiklik veya sona erdirme kural olarak mümkün değildir. Güven ilişkisi güçlü olan bazı sözleşmelerde ise, her iki tarafın da tek taraflı olarak sözleşmeyi sona erdirme hakkı vardır. Örneğin, vekâlet sözleşmesinde 6098 sayılı Kanun’un 512. maddesi uyarınca, vekil ve vekâlet veren her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir.
Bazı durumlarda ise kanun, sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirme ya da değiştirme hakkını bir tarafa verir. Örneğin, konut ve çatılı işyeri kiralarında, kiracı sözleşme süresi bitmeden önce bildirimde bulunmazsa sözleşme bir yıl süreyle uzar, ancak kiraya veren bu durumu kullanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ayrıca, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’na göre, ihale sözleşmelerindeki değişiklikler, belirli koşullar haricinde yapılamaz. Konut kiralarında ise, kira bedelinin dışında, kiracı aleyhine yapılan değişiklikler geçersizdir.
Bazen sözleşme içeriğindeki değişikliklerin geçerliliği belirli koşullara bağlıdır. Örneğin, konut kiralarında yeni kira bedeli, üretici fiyat endeksi artışıyla sınırlıdır. Ayrıca, taraflar anlaşmazlık durumunda, hâkimin kararıyla sözleşme içeriği değiştirilebilir. Eğer kiracılar yeni kira bedelinde anlaşmazlık yaşarsa, hâkim kira bedelini, üretici fiyat endeksine göre hakkaniyetle belirler. Borçlu, aşırı güçlük durumunda ise sözleşmenin uyarlanmasını hâkimden isteyebilir.
SONUÇ: Hukuk sistemimiz, kişilerin irade özgürlüğünü temel ilke olarak benimsemiştir ve bu ilkenin borçlar hukukundaki yansıması sözleşme özgürlüğüdür. Bu özgürlük sayesinde kişiler, hukuk düzeninin sınırları içinde borç ilişkilerini, kanundan, dürüstlük kuralından ya da önceki bir taahhütten sınırlanmadığı sürece istedikleri şekilde düzenleyebilirler.
Kaynakça
Anayasa
Türk Borçlar Kanunu, m. 26., 27. 512,
Yargıtay 7.Hukuk Dairesi 28.09.2021 tarih, 2021/725 Esas, 2021/1211 Karar
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.05.2013 tarih, 2012/11-1601 E., 2013/752 K.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 20.10.2021 tarih, 2020/12193 E., 2021/10356 K.
Ercoşkun Şenol, H. Kübra. “Sözleşmenin İçeriğini Belirleme Özgürlüğü ve Bunun Genel Sınırı.” İÜHFM C. LXXIV, S. 2, 2016